• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/people/Kadir-Işık/794574707
  • https://www.twitter.com/@kisik1973

ITALYA GEZI NOTLARI

İTALYA NOTLARI (GEZİ-POLİTİK)

Esasen bu notların yazılış amacı, bir sonraki seyyaha kolaylık sağlamak değildir. Bu notların yazılış amacı; 2012’nin bu son günlerinde, AB’nin kurucu üyesi İtalya ile aramızdaki kültürel-sosyal-ekonomik farkları yerinde görmüş olarak analiz etmektir.

SANAT:

Venice 
1-  Konunun gündemde olması hasebiyle öncelikle şunu söylemeliyim ki, Floransa(Firenze) şehrinde Rönesans dönemine ait resimleri ile yine aynı döneme ait eserlerin teşhir edildiği Uffizi Müzesine giriş ücreti 12 € iken benim ülkemdeki Devlet Resim ve Heykel Müzesine ait 480 adet tablonun bizzat devletin ilgili kurumları tarafından 1980 ihtilali sonrasında talan edilmesi ve şimdilerde de bulunması için çaba sarf edilmesi karşısında şaşkın ve utanç içindeyim.
Venice

 Venice
2-Toplam 8 vilayetini ve 5 eyaletini gördüğüm İtalya’da soru sorduğum her  İtalyan’ın şehrindeki tarihi eserle ilgili az da olsa bir şeyler bildiğini fark ettim. Acaba diyorum Ankara’da “Anadolu Medeniyetleri Müzesi” diye bir müzenin varlığından ve nerede olduğundan Ankara’da oturan kaç kişi haberdardır ? Bundan da vazgeçtim, Ulus’ta ki ilk meclis müzesini bedava olduğu halde kaç kişi ziyaret etmiştir ?
Venice

Venice Grand Canal

Venice

3-8 İtalyan şehrindeki en önemli eserlerin heykellerden oluştuğunu söylemem gerek. Zaten bir turist Türkiye gibi bir ülkeden gidiyorsa kendisine sorduğu soru herhalde şöyledir: Yahu dünyanın tüm heykeltraşları bu ülkede mi toplanmıştır? Bu sorunun cevabını kim ne verir bilemem ama benim cevabım evet.  Sanatın dünyaya her alanda ihraç edildiği, sanatçının korunduğu, sanatın ve sanatçının özgür olduğu bir ülkede ortaya konan eserleri görünce, üstüne bugün bu eserleri görmek için turistik anlamda paraya tedavül edildiğini görünce birinci maddedeki şaşkınlık ve utanç düzeyim katlandı.
Venice



Venice Grand Canal
 4-Hakkını yemeyeyim, özellikle heykel şaheserlerinden önemli eserler bizde de İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.  Ben her iki ülkedeki eserleri görmüş birisi olarak gönlüm bizdekinde kaldı. Sadece Büyük İskender Lahiti önünde durup 10 dk seyretmeye değer.  Ama Floransa’daki Davut heykeli de bir o kadar muhteşem.

Rialto Köprüsü

Rialto Köprüsü

 Rialto Bridge-at night
 5-Özellikle kilise, manastır, bazilika ya da adı her neyse her ibadethane de Hz. İsa ve getirdiği dinin geçmişindeki bazı olayların resmedildiği ve bu resimlerin bu ibadethanelerde asıldığı ve bu resimler önünde insanların ibadet ettiğini gördüm. Hattı zatında bu sahnelerin bronz rölyeflere işlendiği ve kapı kanatlarına asıldığını farkettim. İşte o zaman anladım ki resim sanatının bu dini kabul eden ülkelerdeki gelişmesinin nedeni aslında dinin ta kendisi.  Peki bizdeki durum ne ? Vallahi, İslam dininde resim caiz değildir derler, ben 114 surenin 6666 ayetin hiçbirinde resmi yasaklayan sarih bir kutsal kelam görmedim. Kuran’ın düzenlemediği bir alanın kendisine alim, ulema, molla ya da adı her neyse zevat tarafından yasaklanmış olmasının İslamın içeriğini boşaltılmasına hizmet ettiğini, bu tür insanların da din görevlisi olarak tepemize çıkarılmasının İslamı şekillere hapsedilmesine yani dar kalıplara sıkıştırılmasına hizmet ettiğini düşünüyorum.

Rialto Bridge-at night

PADOVA

Garibaldi-İtalya Birliğini sağlayan asker

PADOVA

 Milano'da busker

Roma'da busker 
6-İtalya’da gezdiğim her şehirde sokak ve metro çalgıcıları vardı ve bunlar bizimkilerin deyimiyle 1-2 çapulcu değildi. Müzikle uğraşan birisi olarak diyebilirim ki oldukça iyi icracılardı ve bedavaya amme hizmeti yapıyorlardı. Bizde sadece İstanbul’da o da İstiklal caddesi ve Ortaköy’de kısmen de Kadıköy bölgesinde görülebilen bu sokak müzisyenlerinin az olması sizce neyle açıklanabilir. Acaba  sanat sadece “içine tükürmek” için yapıldığından olabilir mi ?
 VERONA

Pisa Town

ULAŞIM:

milano railway station
1-Şimdilerde ekonomik bunalım içinde olduğu bilinen İtalya’da ülkenin dört bir köşesi birbirine yüksek hızlı tren ile bağlanmış durumda.  Malumu aliniz biz daha iki metropol şehri birbirine bağlayamadık. Hattı zatında aynı hatlara paralel otobanlar da yapmışlar. Yani hem karayolu hem demiryolu ulaşımı açısından mükemmel kelimesi bence yetersiz kalıyor. Gezim sırasında hani bizlerde her şehirde bulunan otobüs terminali vardır ya ben sadece Floransa’da gördüm, merak ettim, içeri girdim baktım, meğerse ilçeler arası ulaşım için, o da uzak köşelerdeki trenin ulaşmadığı ilçeler için kullanılıyormuş.
Firenze-Floransa

Firenze-Floransa

Firenze-Floransa 2  -Bizdeki otobüs terminali kalabalıklarını orada tren istasyonlarında görebiliyorsunuz. Hani Zeki-Metin’in bu insanlar nereye bakıyor diye bir film vardı ya, orada da oldukça makbul bir kalabalık kaldırmış kafalarını yukarıda bir şeye bakıyorlar. Baktım neye bakıyorlar diye. Hepsi, gidecekleri yerin treninin kalkış yolunu ve saatini takip ediyorlar. Bu ekranlar o kadar büyük ki,  kalabalık düşünülerek geniş bir alana izlemeleri için dağıtılmış. Tabii, belirtmeden geçmemek lazım. Tren yolu bizdeki en çok yolu olan Haydarpaşa dikkate alınırsa 10-15 kadar değil, tam 30 küsur yol var. (Milano, Roma) Birinci ile sonuncusu arasında yürüyerek 4-5 dakika mesafe var.
Roma Collesium

Roma Collesium
 3-Şehir içi ulaşımı görünce işte o zaman çok utandım. Çünkü adı dolmuş olan ilkel bir araç hiç görmedim, hatta otobüs bile çok yoktu. Ulaşımın önemli bölümü metro ve finiküler sistemle icra ediliyordu.  Ülkenin en yoksul bölgesi olan Napoli’de bile şehrin altında tam 6 adet metro ve finiküler hattı kurulmuştu. Kısacası şehiriçinde veya şehirdışında bir yerden ulaşımın en hızlı ve en hesaplı yolu bizde bir zamanların komünist icadı olan demiryolları ile yapılıyor. Tabii doğal olarak bizdeki gibi çeşit çeşit benzin istasyonu göremiyorsunuz. Orda ben sadece topu topu 3 çeşit akaryakıt dağıtım şirketi gördüm.
 Napoli motorbikes

 4-Ulaşım denilince tabii akla para ve bilet geliyor. Örneğin İstanbul’da Akbiliniz ya da yeni adıyla İstanbul Kartınız var diyelim,  şehrin en uzak yeri olan Tuzla’dan Kadıköy’e oradan Eminönü’ne oradan Taksim’e oradan da Bakırköy’e geçmek istediniz, her seferinde ücret ödemek zorundasınız. İtalya’da ise günlük ulaşım kartları var, örneğin Milano’da 3,60 € karşılığında Milano’nun  her yerini bu biletle 24 saat boyunca sınırsız ulaşım aracı(metro-otobüs) kullanarak görebilirsiniz.  Nasıl ? Bu uygulama biraz pahalı olsa da Venedik’te, daha ucuz olarak Roma’da, Napoli’de ve diğerlerinde de var. Bizde vatandaş kaz olarak görüldüğü için bu tür uygulama herhalde belediye bütçe dengelerini sarsıyor demek ki !!

 5-Yollar, trenler tertemiz. Eskiden duyardım, Avrupa’da yollar yıkanıyor diye. Hakikaten gözlerimle gördüm, yolları yıkamak için küçük arabalar yapmışlar, üstelik deterjanla yıkıyor. İzlemesi bile keyifliydi. Hava sıcak olsa koy başının altına ceketini yat uyu sokaklarda. O kadar temiz yani … Buradan hareketle, arabasından sigara izmaritini ve sair çöpü yola atan ve bir türlü temiz olmayı beceremeyen muhterem din kardeşlerim  “Temizlik imandandır”  hadisini acaba Hz. İsa’nın mı zannediyorlar acaba?

 6-İtalya’da ister trafik lambası bölgesi olsun isterse kontrollü geçiş bölgesi olsun, nerdeyse tamamına yakın sürücülerin yayaların yola indiği an anında durduğunu gördüm. Hatta Türkiye’den kalan alışkanlıkla araç yoluna kaç kere çıktım hatırlamıyorum, her seferinde tüm araçların frene basarak hazırol da beklediğini gördüm. Hoşuma gitmedi değil. Bunun bir istisnası olmadı mı, oldu tabii. Aynen bizdeki gibi BMW, Mercedes sürücüleri aynen orda da kıro olarak tabir edilen cinsten.  Işıklar ve yaya hakları düzeni onlar için konulmamış, onlar zaten başka gezegenden : )))

MİMARİ:
Pisa Town
1-  İtalya’da elbette dikkatimi en çok çeken şey, şehrin ana arterlerindeki binaların en gencinin 100 yıllık olması idi. Bizde eskiye o kadar antipati duyuluyor ki, yıkmak, yakmak, bir punduna getirip ortadan kaldırmak için türlü çeşit yollar aranırken, onlar yüzlerce  yıllık binaları kendilerine mesken edinmişler. İşte bunu hangi sosyolojik kavramla açıklamak lazım, vallahi bilmiyorum.  Gezdiğim şehirlerin tamamındaki ana arterlerin tamamındaki binaların düzenli ve sanki santimle ölçülmüş gibi bir seviye planlanarak dikilmiş olması ve bunların yüz yıldan önce yapılmış olması, benim ülkem gibi yerlerden gidenleri kompleks sahibi yapıyor. Hadi diğer şehirleri boşverelim,  aşağı yukarı 550 yılık bir İstanbul tarihinde milli saraylardan başka örnek olarak görülebilecek, mimari tarihi 100 yıldan fazla olan bir sokağımız, caddemiz yok.(İstiklal caddesi dahil)  Yüzlerce yıldır bu insanlar hep mi ahşaptan evde oturdu ve sonra meşhur İstanbul yangınlarında bu evler yandı, ne kadar gerçekçi sizce ? Benim düşünceme göre, birilerinin özlemle andığı bu 600 yıllık dönemde sanat ya da mimari açıdan üretilen çok şey yok,  üretilen ve bugüne taşınan şeylerde ibadethaneler kalmış. Bu konu çok söz götüreceği için kısa kesmek yeğdir.
David Structure-Firenze

Firenze-Floransa

Vatikan 
2-Roma’da tesadüf eseri 1700’lerle tarihlenen bir binada kaldım. İtalyan’lar binanın dışıyla fazla oynamadan, iç kısmını öyle modernize etmişler ki, insanın nutku tutuluyor. Dıştan kocaman 3-4 metre büyüklüğünde bir ahşap dış kapı, içeri giriyorsun, modern panel, kartlı şifreli kapı, ısıtma, soğutma tamamen otomatik. Işıklandırma, internet, televizyon sistemi  dersen günün teknolojik koşullarına uyarlanarak dizayn edilmiş. Hani diyorum, acaba vardı da yıkılmış olan tarihi binalar bu şekilde modernize edilseydi, geleneksel Türk mimarisinin örneklerini görseydik fena mı olurdu ? Böylelikle  şu her boş-dolu yere kondurulan plaza, site, yaşam alanı gibi cilalı laflarla süslenmiş  modern(!) binaların kıymeti daha iyi anlaşılmaz mıydı? (!)
 Milano Cathedral

 Vatikan Cathedral
 3-Roma’daki Pantheon antik alanındaki özellikle Roma İmparatorluğunun Cumhuriyet döneminden kalan eserleri görünce Avrupalılara medeniyeti ihraç eden ülkenin İtalya olduğu kanaatine vardım. Geçmişi 2000 yıl kadar önce olan bu eserlerin gerek yapılış teknolojisi, planlaması, gerekse cevap verdiği ihtiyaç alanı dikkate alındığında vakt-i zamanındaki insan yetenekleri önünde eğilmenin bir erdem olduğunu düşünüyorum.  Tarihimizde Mimar Sinan gibi tartışmasız  büyük ustanın bu medeniyetten yaklaşık 1000 yıldan fazla süre sonra yaptığı eserlerde görülebilecek yeteneklere tanıklık etmenin kompleksimi azalttığını söylesem de Roma-kolezyumu görünce halet-i ruhiyemden dolayı yalan söylemiş olduğum ortaya çıkar.
Firenze-Floransa

4  -İtalya’da mimari açıdan dikkati çeken en önemli eserler hiç şüphesiz ibadethanelerdi. Yüzyıllarca evvel o günkü koşullara göre yapılmış gotik  tarzdaki kiliseler, bazilikalar, manastırlar gerçekten büyüleyici idi. Yaklaşık 1000 küsur yıldır İslamın bayraktarlığını yapmış bir ırka mensup ve ülkemin hemen hemen her yerini gezmiş birisi olarak, Mimar Sinan’ın eserlerinin haricinde muhteşem ibadethaneler görmedim. Bizde bir deyiş vardır. Cami yapan cennetlik derler. Önüne gelen her yerde mimari değeri olsun olmasın kaçak-göçek bir cami yapıverirler. Caminin iskanı yoktur, zaten uğraşmak da yürek ister. Lafa gelince 3 kıtada at koşturmuş bir neslin ahvadıyız denir, pekala geride bıraktığı Sinan eserleri haricinde ne var, bir söyleyin  Allah aşkına.  İtalya’da nereye baksan en genç  ibadethanenin tarihi Rönesans ile başlıyor. Yani takriben 500 yıllık. Şimdilerde Çamlıca’da cami mevzusu gündeme oturdu. Biliyorsunuz birincisi dahi seçilemedi. Demek istediğim odur ki, yapılacak eser, sadece bu alandaki ihtiyaca binaen(!) olmasın. Eser, hem İslam dinini, hem Türk mimarisini öyle bir temsil etsin ki, en azından bizden 300-400 yıl sonra bizim çocuklarımız aynen Sinan eserlerinde olduğu gibi atalarıyla övünecekleri, hattı zatında turistlerin  güzergahı olabilecek eserler olsun. Yoksa cami yapımına karşı değilim, yeter ki 200-300 yıl sonra bile bakıldığında estetik ve mimari değer açısından hala olağanüstü olarak kabul edilebilsin.


İTALYA’DA İNSAN, GÜNLÜK YAŞAM, MODA:

 Swordfish spaghetti
1-Milano için modanın başkenti dediklerini basından okurduk. Gittim, gördüm ve bu sözün doğru olduğuna karar verdim. Öncelikle belirtmem gerekir ki, Milano’da çirkin kadın var ancak kötü giyinen kadın yok. Bütün caddeler, sokaklar sanki podyuma çıkmış birbirinden güzel ve şık giyinmiş kadınlarla dolu. Hepsinde inanılmaz bir zarafet ve ışıltı var. Mağazalar noel arifesi olduğu için tıklım tıklım dolu idi. Fiyatlar Türkiye şartlarına göre lüks kategorisinde olmasına rağmen bu durumu satınalma gücündeki fark olarak gördüm.

2-İtalya’nın özellikle Napoli, Roma bölgesinde
yoğun derecede Afrika göçmenleri vardı. Hatta bunların bir devlet kurumu önünde protestosuna dahi denk geldim. Bunlar, işportacılık, hizmet sektöründeki temizlik gibi geri plandaki işlerde çalıştırılıyorlar. Yine Roma’da bir kapkaç olayı sırasında polisin yakaladığını gördüğüm kişi Afrikalı göçmendi. Aklıma tabii bir zamanların emperyalist İtalya’sının Afrika kıyılarında ve içlerinde fink attığı geldi. Bir zamanlar o Afrikalıların ekmeğine kan doğrarken, bugün kendi ülkesinde yoğun göç ile teslim alındığını fark etmemek için ahmak olmak lazım. Özellikle Napoli civarlarında yollardaki Afrikalı sayısı yerel halktan fazla idi.
Swordfish

 Naples


(Fotoğraf Notu: İtalya'da da bizdeki gibi gelin-damat ve fotoğrafçı üçlüsü şehrin bilindik mekanlarında düğün fotoğrafı için albüm çekimi yaıyorlar. Akdeniz kültürü işte..)
3-  İtalya’da ekonomik kriz var diyorlardı, ben fark etmedim, halk deli gibi alışveriş yapıyordu. Gerçi bunu noel öncesi olduğu için yapıyor olabilirler. Fiyat dengesi kuzeyden güneye doğru düşüyor. Özellikle Venedik, Milano gibi şehirlerde geçinmek için aşağı yukarı 5 bin € gelirinizin olması lazım. Bir dilim pizzanın 5-6,5 € olduğu bu şehirlerde bir de içecek alırsanız bir öğününüz 8 €’ya gelir. Onda da karnınız tam doymaz. En hesaplı şehir, aynı zamanda ülkenin en az gelişmiş şehirlerinden Napoli. Bu şehirde yemeklerin büyük bölümü deniz ürünlerine endekslenmiş. Yerel pazarlarda özellikle onların damak tadına bağlı olduğu anlaşılan ufak deniz kabukluları satılıyor. Bunlardan o kadar çok var ki, benim bile iştahımı açtı. Gittim bir lokanta da İngilizcesi swordfish olarak yazılmış deniz kabuklularından salata (yerel adı: İn salade di mare) istedim. Tek kelimeyle mükemmel idi. Bu arada yemeğe eşlik etmesi açısından İtalyan yemeklik  şarapları bizde birinci sınıf olarak satılan şaraplara denk geliyor bunu da test ettim. Şarap eksperi değilim ama bu farkı görmemek için bir insanın tad alma duygusundan yoksun olması gerektiği kanaatine vardım. Lezzet açısından tattığım İtalyan şaraplarının yumuşak içimli bizdeki Süryani şarabına benzediğini söylemeliyim. Az önce bahsettiğim deniz ürünlerine gelince bir defa o kadar nefis terbiye etmişler ki, ahtapot,  kalamar sanki ekmek gibi insanın ağzında dağılıveriyor. Özellikle Napoli bölgesine gidenlere kesinlikle tavsiye ederim.  Fiyatı da kuzeye göre oldukça makul.(6 €)

(Fotoğraf Notu: Heykel sanatı İtalyan'ların içine işlemiş olacak ki, gazete kağıdından bile heykel türevi üretmişler.)

4-Şehirlerin temizliğinden az önce bahsetmiştim, ancak bir ayrıntı var ki söylemeden geçemeyeceğim. Temizlik bile kuzeyden güneye doğru ilerlerken değişiyor. Şunu demek istiyorum. Ülkenin gelişmiş bölgeleri olan Veneto, Lombardiya ve Toscana şehirlerinde caddeler bizdeki bal dök yala cinsinde iken, Roma’dan itibaren caddeler kirlenmeye başlıyor. Napoli temizlik konusunda tam bir fecaat. Bizim şehirlerimiz bile Napoli’den daha temiz. Bu durumu ben Halep’de de görmüştüm. Göçün yoğun olduğu şehirlerde bu duruma rastlanıyor. Ben bu temizlik mevzusunun şehrin kozmopolitliğiyle ters orantılı olduğunu düşünüyorum.
Venedik'in cam sanatı ile ünlü MURANO adasında meydan düzenlemesi

 5-İtalyanlar karakter olarak Türklere ikizi kadar benziyorlar. Hattı zatında dolandırıcıları bile. Özellikle tren istasyonlarında bunlardan bol miktarda var. Bir tanesi beni gözüne kestirmiş, zaten acelem var, geldi beni buldu. Nereye gidiyorsun dedi, ben cevap verdim, sonra bu adam self servis bilet makinesinde gideceğim yerin trenine baktı, dedi ki bana senin trenin şu yoldan kalkıyor, bende teşekkür ettim, ancak tuttu bu sefer ver bakalım 1 € dedi.  Ben de zaten ben biliyordum, kocaman ekranlarda zaten yazıyor, sana niye para vereyim dedim. Nasıl, bizdekilere benziyorlar değil mi ?

6-Şimdi size bir soru sorayım, Ankara’dasınız. İzmir’e gittiniz, şehrin neresinde ne var, nasıl ulaşılır, nasıl çözeceksiniz. Ben bu ülkenin 70’e yakın vilayetini gezmiş birisi olarak söyleyeyim. Eğer Türk iseniz sorun yoki sora sora Bağdat’ı bulursunuz. Yok yabancı iseniz ve benim gibi sırt çantalı gezginseniz tahminimce İzmir yerine Manisa’ya çıkabilirsiniz. Tamam abarttım, ama durum bu kadar kötü. İtalya’da her otelde o şehrin gezilecek görülecek mekanlarının işaretlendiği ve nasıl ulaşılabileceğine dair şehir haritaları var. Siz talep ettiğiniz zaman veriyorlar, gerçi Milano ‘da, Venedik’te kurnazlar parayla satıyorlar ama otellerde var.  Zaten metropol şehirlerin hepsinde metro altyapısı olduğu için gezmek de dolayısıyla kolaylaşıyor.
Sizce bu adam nasıl duruyor?

(Fotoğraf notu: Yukarıdaki resimdeki adamın nasıl orada durduğunu anlamak için farklı açılardan birkaç kare aldım, ancak nasıl bir şekilde denge sağlayıp da oturabildiğini hala da çözemedim.)
7-Bizde insanları özellikle sabahları somurtkan, içinden yahu şu sabahlar olmasaydı mealinden cümleler kuran tipler olarak görürsünüz. İtalya’da bu durum yok. Neden. Çünkü sabah orda zaten 10.00’da başlıyor. O saatten önce ortalıkta dolananlar benim gibi turistler idi. 10.00’dan önce açık  mağaza pek görmedim.
8-Yeme-içme kültürü konusunda İtalyanlarla benzer yönlerimiz olduğunu  gördüm. Orda da yeme-içmenin gittikçe fast-food türüne kaydığını, insanların “ristorante” veya “trattoria di….” den ziyade “pizzaria” ya da “snack bar- panini-tramezzini “ öğünlerini geçirdiklerini farkettim. Yalnız bu fast-foodlarda bir fark var ki, aynı zamanda içki servisi de var.  Ayrıca, espresso, capucino gibi filtre kahvelerin çıkışının İtalya’da olduğunu orada öğrendim. Muhteşem filtre kahveler yapıyorlar, hatta bunların özel makinelerini üretmişler ki, ben önce dondurma makinesi sandım. Çünkü, İtalya’nın aynı zamanda gelato dedikleri ev yapımı dondurmaları da meşhur olduğu için karıştırdım.  Yeme-içme konusunda bir diğer lezzet tabii ki makarnalar. Envai çeşit makarna sosu ile hazırlanan makarnalar en çok 5 dk içinde masanız getiriliyor. Bunun nedeninin makarnaların yarı pişmiş  olarak hazırda bekletildiğini öğrendim. Ama sosları mükemmeldi.

9-İtalya’da kaldığım otellerde sadece birinde peynir verildi. O da küçücük ve naylon kılıf içindeydi. Ne zaman sorsam peynir yok diyorlardı. Bunun da nedenini bir markette dolaşırken anladım. İtalyanlar aynen Fransızlar gibi 20-30 çeşit peynirleri var, ancak çok pahalı. Markette en ucuz peynir yaklaşık 250 gr. Olarak paketlenmiş, bizdeki lor peynirine benzeyen bir peynirdi, fiyatı da 4.84 € idi. Fiyatı dahi şaşkınlığımdan aklımda kalmış. Tabii doğal olarak biraz sevindim. Onlarda çeşit çok,  fiyat pahalı. Bizde çeşit çok az, ancak fiyat gayet makul. Hiç değilse herkesin evine peynir girebiliyor.